I. Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919)
- I. Dünya Savaşı sonunda mağlup olan devletlerin durumlarını belirlemek, bu devletlerle yapılacak barış antlaşmalarının şartlarını konuşmak ve barışın kalıcılığını sağlamak macıyla toplanmıştır
- Avrupalı 32 devleti katılmıştır.
- Konferansta; İngiltere, Fransa, ABD, İtalya ve Japonya’dan oluşan beşliler konseyi etkili olmuştur.
- İngiltere: Almanya’yı bitirmek ve sömürgelerini ele geçirerek dünya siyasetindeki çıkarlarını korumak.
- Fransa: Almanya’nın yeniden toparlanmasını önlemek ve çıkarlarını korumak.
- İtalya: Gizli antlaşmalarda söz verilen batı Anadolu’dan toprak almak. Akdeniz’de gücünü pekiştirmek.
- Japonya: Çin’den toprak alarak Uzakdoğu’da güçlenmek.
- ABD: Milletler cemiyetini kurmak.
- Osmanlı Devleti adına Damat Ferit paşa temsil etmiştir.
- Konferansta milliyetçilik ilkesi doğrultusunda Avrupa’nın siyasi haritası yeniden çizilmiştir.
- İmparatorluklar parçalanmış, yerlerine milli devletler kurulmuştur.
Konferansta Alınan Kararlar:
- Boğazların yönetimi itilaf devletlerinden oluşan bir komisyona bırakılacak.
- Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulacak. Böylece Ermeni devletinin kurulmasına resmen izin verilmiştir.
- Dünya barışını korumak amacıyla Milletler Cemiyeti( Cemiyeti Akvam) kurulacak.
- Dünya barışını sağlamak amacıyla uluslarası bir cemiyetin kurulma fikri ilk kez Wilson ilkelerinde ortaya atılmış, Paris Barış Konferansında karar alınmış ve 10 Ocak 1920’de merkezi Cenevre olmak üzere Milletler Cemiyeti kurulmuştur.
- ABD, Milletler Cemiyetinin kurucusu olmasına rağmen halkı istemediği için üyesi olamamıştır.
- İzmir ve çevresi Yunanlılara verilecek.
- Gizli antlaşmalarda İtalya’ya verilmesi planlanan İzmir ve çevresi, İngiltere’nin tarihi çıkarları gereği Yunanistan’a bırakılmıştır. İngiltere Akdeniz’de güçlü bir İtalya yerine, kendi güdümünde olacak zayıf bir Yunanistan’ı tercih etmiştir. Çünkü sömürge yollarını güvende tutmak istemiştir. İtalya konferansı terk etmiş ve itilaflar arası ilk görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır. İtalya bu nedenle Anadolu da küskün işgalci modunda olacaktır.
- İngiltere ve Fransa ABD başkanı Wilson’un ilkelerinde belirttiği ‘sömürgecilik yapılmayacak’ maddesine ters düşmemek için; Sömürgecilik yerine manda ve himaye tabirini kullanmışlar böylece manda ve himaye sistemi resmîleşmiştir.
- Arap Yarımadası, Irak, Suriye ve Filistin’i manda sistemiyle yönetecek bir devletin atanması kararı alınmıştır.
- Savaş tazminatı yerine onarım bedeli anlayışını benimsemişlerdir. Almanya’nın toparlanmasına fırsat vermeden, ağır şartlar taşıyan bir antlaşmanın hazırlanması kararlaştırılmıştır.
- Osmanlı Devleti ile imzalanacak barış antlaşması ise Rusya’nın savaştan çekilmesiyle boşalan yerlerin paylaşılması konusunda anlaşamadıkları için ertelenmiştir.
I. Dünya Savaşı Sonrası İmzalanan Barış Antlaşmaları
- Almanya Versailles (Versay) (28 Haziran 1919)
- Avusturya Saint Germain (Sen Jermen) (10 Eylül 1919)
- Bulgaristan Neuilly (Nöyyi) (27 Kasım 1919)
- Macaristan Trianon (Triyanon) (4 Haziran 1920)
- Osmanlı Devleti Sevres (Sevr) (10 Ağustos 1920)
Antlaşmaların ağır şartlar taşıması II.Dünya savaşının çıkmasında etkili olmuştur. Çünkü Almanlar ve Bulgarlar intikam alma hırsıyla hızla silahlanmışlardır.
Yenilen devletlerden büyük miktarda toprak alınacağının ortaya çıkması, Wilson İlkeleri’nin göz ardı edileceğini göstermiştir. Bu durum, ABD’nin Avrupalı devletlerle olan ilişkilerini askıya almasına neden olmuş ve ABD bu tarihten itibaren yeniden Monroe Doktrini (Yalnızlık Politikası)’ne dönerek Avrupa siyasetinden çekilmiştir.
Monroe Doktrini (Yalnızlık Politikası)
- ABD başkanı James Monroe’nin ABD’yi Avrupa siyasetinden çekmesi ve Avrupa’nın Amerika kıtasına karışmamasını, buna karşılık ABD’nin de Avrupa sorunlarından ve diplomasisinden uzak durmasını öngören dış politika esaslarıdır.
- James Monroe 1817-1825 tarihleri arasında ABD başkanlığı yapmış, Monroe Doktrini 1823’te senato tarafından onaylanarak yürürlüğe konmuştur.
I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI
- Avrupa’nın ve dünyanın siyasî yapısı değişmiştir.
- Savaştan en kârlı çıkan devlet İngiltere olmuştur.
- Çekoslovakya, Yugoslavya, Polonya, Letonya, Litvanya, Estonya, Macaristan, Türkiye gibi yeni devletler kurulmuştur. Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’dan alınan topraklar üzerine Yugoslavya devleti kurulmuştur.
- Rusya’da Komünizm, İtalya’da Faşizm, Almanya’da Nazizm (Nasyonal Sosyalizm) gibi baskıcı (totaliter) rejimler ortaya çıkmıştır.
- Dünya barışını korumak için uluslararası bir teşkilât olarak Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulmuştur.
- Sömürgeciliğin yerini manda ve himaye almıştır.
- Osmanlı, Avusturya Macaristan, Çarlık Rusya ve Almanya gibi büyük imparatorluklar parçalanmış, ulus devletler ortaya çıkmıştır.
- İslâmcılık (Ümmetçilik) anlayışı sona ermiştir.
- Tank, kimyasal silahlar ve denizaltı ilk kez I. Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır.
- Kimyasal silah kullanımı Sivil Savunma Örgütleri’nin kurulmasına yol açmıştır.
- Savaştan umduğunu bulamayan devletler daha sonra II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur.
BOLŞEVİK DEVRİMİ VE SSCB’ NiN KURULMASI
- Bolşevik devrimi 20.yy ın en önemli olaylarından biridir.
- Çarlık Rusya yıkılmış yerine Bolşevik yönetiminde Sovyet Rusya kurulmuştur.
- İhtilal, Rusya’nın I.Dünya savaşında olduğu sırada meydana gelmiş ve Rusya savaştan çekilmiştir.
- Savaşın getirdiği ekonomik ve sosyal sorunlar ve bu sorunların çözümünü isteyen gruplar ihtilalin çıkmasında etkili olmuştur.
İhtilalde Etkili Gruplar:
– Soylular ve Brujuvalar: Anayasal değişiklik ve yeni haklar talebinde bulunmuşlardır.
– Öğrenciler: Özgürlük alanlarının genişletilmesi ve basına sansürün kaldırılmasını istemişlerdir.
– İşçiler: Çalışma şartlarının düzeltilmesi ve yeni özlük hakları talep etmişlerdir.
– Köylüler: Toprak reformu yapılmasını istemişlerdir
– Dini Gruplar: İnanç serbestliği istemişlerdir.
1898 de kurulan Sosyal Demokrat İşçi Partisi kendi içerisinde
a) Bolşevikler- Devrimci parti
b) Menşevikler – herkese açık parti olarak ikiye ayrılmıştır.
Ülkede işçi hakları sorununun büyümesi üzerine Çar II.Nikola meşruti yönetim ilan ederek DUMA meclisini açmış ve işçi haklarını da artırmıştır. 1917 de St.Petersburg ta kadın işçilerin başlattığı isyan ülke geneline yayılmış ve isyan
bastırılamamıştır. Askerlerin de katılmasıyla devrime dönüşen isyan sonucumda Çar II.Nikola tahttan çekilmiştir.
Mart 1917 de DUMA Meclisi üyelerinden oluşan geçici bir hükümet kurulmuştur. Bolşevikler, yeni kurulan bu geçici hükümeti desteklese de, savaşın uzaması, toplumsal sorunların artması ve Lenin’in de sürgünden dönmesiyle Ekim 1917 de yönetimi ele geçirmişlerdir. Bu nedenle Ekim devrimi olarak da bilinir.
Vilademir İlyiç Lenin halkı yanına çekebilmek için; ‘barış, toprak ve ekmek ’sloganını kullanmıştır.
Lenin, birinci vaadini hemen uygulamaya koymuş ve İttifak devletleri ile 3 mart 1918 de Brest Litowsk antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiştir.
Brest Litowsk Antlaşması( 3 Mart 1918)
- Sovyet Rusya ile Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı arasında imzalanmış, İttifak Devletleri’nin savaşta yenilmesi üzerine geçersiz kalmıştır.
- Osmanlı Devleti’nin toprak kazandığı en son antlaşmadır.
- Çanakkale Savaşları’ndan sonra yardım bulamayan Rusya, ekonomik alanda son büyük darbeyi yemiş oldu ve iki iç savaş yaşadı.
- Şubat 1917 ve Ekim 1917’de gerçekleşen bu iki devrim sonucunda başa gelen komünist hükümet (Lenin’in hükümeti, Sovyet Rusya), savaşa karşıydı. O yüzden hükümet Avrupalı devletlerle (Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı ile) hemen barış antlaşması imzalamaya girişti.
- Bu devletler büyük miktarda toprak istedi. Ama toprak kaybına Rusya komünistleri karşıydı. Yeni Sovyet Hükümeti, barış antlaşmalarını kendi içinde görüştükten sonra, toprak kaybını savaşa tercih etti.
Antlaşma sonucunda:
- Alman İmparatorluğu’na Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya ve Letonya- Polonya, Belarus, Ukrayna ve Finlandiya)
- Osmanlı Devleti’ne Kars, Ardahan, Batum ve Artvin verildi.
- Rusya’nın Brest-Litovsk Kenti’nde imzalandığından dolayı, antlaşmaya bu isim verilmiştir.
- Devrimci orduya Kızıl ordu denilmiş devrime karşı olan ve dış güçlerin de desteklediği orduya ise Beyaz ordu denilmiştir.
- Dış destekli beyaz ordu Lenin ve Bolşevik devrimine karşı savaşmış bu savaş üç yıl sürecek iç savaşa dönüşmüştür.
- Savaşı Bolşevikler kazanmış ancak ekonomi tamamen çökmüş ve kıtlıktan 13 milyon insan ölmüştür.
- Bu nedenle Lenin in ilk işi ekonomiyi düzene koymak için çalışmak olmuştur.
Lenin’in NEP ekonomik politikası (Novaya Ekonomiçeskaya Politika)
- Tarım ürünlerine el koymaktan vazgeçilerek, küçük esnafa ve tüccara kolaylıklar sağlanmıştır.
- Küçük sanayi işletmelerinin devletleştirilmesinden vazgeçilmiştir.
- Yabancı sermayeye çeşitli imkânlar sağlanmıştır. Buna karşılık devlet; bankalar, büyük sanayi kuruluşları ve ulaşım üzerindeki egemenliğini koruyarak ekonominin hızla düzelmesini sağlamıştır.
- 1 Ocak 1923’te Çarlık Rusya topraklarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler birliği kurulmuştur.
SSCB’nin Orta Asya Politikası
Sovyetler iktidara geldikten sonra Orta Asya’da iki temel politika olarak, kültürel ve ideolojik dönüşümle bölgedeki hâkimiyetini güçlendirmeyi hedeflemiştir.
SSCB Orta Asya’da;
- Devlet otoritesini güçtü tutma,
- Bölgeyi ekonomik bakımdan dışarıya bağımlı hale getirme,
- Kültürel ve ideolojik baskı uygulama gibi yöntemlere başvurmuşlardır.
- Sovyetler ayrıca, bölgede “Sovyet Milletleri” anlayışı içinde suni sınırlar meydana getirerek Türkistan’ın parçalanmasını sağlamaya çalışmışlardır.
Bunun için de;
- Bölgeyi Türk ve Müslüman bölgelerinden tecrit etme,
- Orta Asya Türk kültürü ve tarihine ait izleri silme,
- Yazar ve şairleri tutuklayarak, fikir hürriyetini yok etme,
- Farklı alfabeler kullanmalarını sağlayarak birbirleriyle anlaşmalarını engelleme,
- İslâm kültürü ve kurumlarını ortadan kaldırma gibi yöntemlere başvurmuşlardır.
- XX. yüzyılın hemen başında Çarlık yönetiminin baskıcı idaresi Türklerden başka Rus olmayan diğer milletleri de harekete geçirmiş ve 1905 İhtilâli çıkmıştır.
- İhtilalden sonra Türkler millî kültürlerini geliştirme imkânı bulmuş, Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı gibi isimlerin önderliğinde çalışmalar yapılmıştır.
- 15 Ağustos 1905’te gayr-i resmî olarak “Rusya Müslümanları I. Kongresi” toplanmış, bu çalışmalar sonucunda da Müslüman Birliği Partisi kurularak Duma’ya temsilciler gönderilmiştir.
- Artan Rus baskılarına karşı Türkler de “Rusya Müslüman Türk Kavimlerinin Haklarını Koruma Cemiyeti”ni kurarak uluslararası alanda haklılıklarını duyurmaya çalışmışlar; siyasî ve kültürel haklarının verilmesini isteyen Türkler, bu istekleri reddedilince 1916’da
- Türkistan Millî İstiklâl Ayaklanması’nı başlatmışlardır.
- Politik ve kültürel alandaki çalışmalarını hızlandıran Türkler, 1-11 Mayıs 1917 tarihleri arasında “Bütün Rusya Müslümanlarının I. Kurultayı”nı toplamışlardır.
BASMACI HAREKÂTI
- Rusya’ya karşı Türkistan’ın bağımsızlığı için ortaya çıkan ayaklanma ve ulusal direnişe Basmacı Hareketi adı verilmiştir.
- Baskın yapan, hücum eden anlamındaki bu tabir, Çarlık döneminde Ruslar tarafından Türkmenistan, Başkurdistan ve Kırım’da faaliyet gösteren çeteler için kullanılmıştır.
- Ayrıca Sovyet Rusya bu tabiri, 1917 İhtilâli sonrasında bağımsızlık için ayaklanan Türkistanlılar için de kullanmıştır.
- Basmacı Hareketi, 1918’de Hokand şehrinde Korbaşı Ergaş liderliğinde başlamış ve kısa zamanda diğer bölgelere de yayılmıştır. 1919’da Basmacılar ile Kızıl Ordu arasında çok kanlı savaşlar olmuş, Kızıl Ordu 1920’de Hîve Hanlığı’nı ve Buhara Emirliği’ni işgal etmiştir. Sovyet Rusya’nın buralarda merkeze bağlı halk cumhuriyetleri kurdurmasına rağmen halk millî mücadeleye devam etmiştir.
- Basmacı hareketi Enver Paşa’nın 8 Kasım 1921’de Türkistan’a gelip başa geçmesiyle daha da şiddetlenmiştir. Bu dönemde Ruslar önemli kayıplar vermiş ve 19 Nisan 1922’de barış istemek zorunda kaldılar. Fakat Enver Paşa, barış antlaşmasının ancak Türkistan topraklarındaki Sovyet askerlerinin çekilmesinden sonra söz konusu olabileceğini belirterek bu teklifi reddetmiştir.
- Enver Paşa’nın ölümüyle Basmacı hareketleri devam etmişse de, Ruslar 1935 yılında Basmacı Hareketi’ne kesin olarak son vermiştir.
- Baskın yapan hücum eden anlamına gelen bu tabir Çarlık Rusya döneminde Türkmenistan, Başkurdistan ve Kırım da faaliyet gösteren Türkler için kullanılmıştır.
- Enver Paşa’nın I.dünya savaşından sonra 1921 de Türkistan’a gelip bu harekete katılmasıyla güç kazanan hareket Enver Paşa’nın 1922 de şehit edilmesiyle güç kaybetmeye başlamıştır. Ruslar bu harekete 1931 de kesin olarak son vermişlerdir.
- Zeki Velidi Togan: Türkistan Milli Birliğinin kurucusudur. Enver Paşa ile birlikte Basmacı Harekâtı’nın içinde bulunmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi’nde Umumi Türk Tarih Kürsüsü’nü kurmuştur.
- 5 Aralık 1936 tarihinde Batı Türkistan’da SSCB’ye bağlı, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan cumhuriyetleri kurulmuştur.
- Basmacı Hareketi’nin başarısız olmasında; Korbaşı denen Türkistanlı liderlerin kendi aralarında düzenli bir birlik ve merkezî bir otorite kuramamaları Savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi silâhlar kullanan Ruslara karşı mücahitlerin makineli tüfeklerinin bile olmayışı Basmacıların dışarıdan herhangi bir yardım alamamaları etkili olmuştur
ORTADOĞUDA MANDA YÖNETİMLER
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktasında yer alan Orta Doğu’nun;
- Dünya petrol rezervlerinin % 80’i, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık % 50’sine sahip olması,
- Önemli su yatakları (Fırat, Dicle, Asi) ve suyollarına (Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı,
- İstanbul ve Çanakkale Boğazları) sahip olması,
- Üç büyük ilâhi dinin kutsal kentlerinin bu bölgede bulunması
gibi özellikleri bu bölgenin stratejik ve jeopolitik öneminin artmasına yol açmıştır. Bu yüzden bölge XIX. yüzyılın başlarından itibaren büyük devletlerin bölge üzerinde
siyasi üstünlük kurma çabalarının yoğunlaşmasına sebep olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiltere, Fransa ve Rusya yaptıkları gizli antlaşmalarla Orta Doğu’yu paylaşmışlardı. Ancak Rusya’nın savaştan çekilip bu antlaşmaları açıklaması ve I. Dünya Savaşı sırasında yayınlanan Wilson İlkeleri, İngiltere ve Fransa’nın planlarını bozmuştur.
Öte yandan ABD’nin Monroe Doktrini ile yalnızlık (infirat) politikasına dönmesi, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’da rahat olmalarına ve manda yönetimleri kurmalarına ortam hazırlamıştır. Nitekim İngiltere ve Fransa 1920 San Remo Konferansı’nda mandater yönetimler kurulması konusunda fikir birliğine varmıştır.
Buna göre, “kendi kendilerini yönetme ve bulundukları coğrafyayı saldırılardan koruma gücüne sahip olamayan yerlerin, Milletler Cemiyeti’nin görevlendirdiği bir devlet tarafından bir süreliğine yönetilmesi” amacıyla özellikle Almanya ve Osmanlı Devleti’nden koparılan topraklarda manda yönetimleri kurulmuştur.
Bu paylaşıma göre;
- Fransa: Suriye, Cezayir, Tunus ve Lübnan’ı
- İngiltere: Arabistan Yarımadası, Mısır, Ürdün, Irak, Kuveyt ve Filistin’i manda sistemiyle himayelerine almışlardır.
İngiltere ve Fransa bunu yaparken tepkileri ortadan kaldırmak amacıyla, 7 Kasım 1918’de ortak bir bildirge yayınlayarak Arap milletlerinde demokratik yönetimler kurmayı vaat etmişlerdir.
Bunun yanı sıra İngiltere’nin Mısır üzerinde hâkimiyet kurma çabası Mısır milliyetçilerinin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Saad Zaglul’un 1919 başlarında kurduğu
Vafd Partisi bütün memlekette ayaklanma ve gösterilere başvurarak, İngiltere’ye karşı milliyetçi hareketin öncülüğünü ele almıştır. İngiltere, Zaglul ve diğer ayaklanma liderlerinin sürgüne gönderilmesi bir yarar sağlamayınca, 28 Şubat 1922’de yayınladığı bir deklarasyonla Mısır’ın bağımsızlığını ilan etmiş ve Hıdiv I. Fuat bu deklarasyonu kabul ederek “Melik” unvanını almıştır.
1937’de ise Mısır’da kapitülasyonlar kaldırılmış ve Mısır, Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur.
Fransa ise 1930’da Suriye’ye, 1936’da da Lübnan’a bağımsızlığını vermiştir. I.Dünya savaşından sonra siyasal ve ekonomik açıdan zayıf ve kendi kendini
yönetemeyecek olduğu kabul edilen bir ülkenin milletler cemiyeti adına yönetmek üzere bir devlete yetki verilmesine mandacılık denir. ABD başkanı Wilson’un yayınlamış olduğu ilkelerde yenen devletlerin yenilen devletlerden toprak alması yasaklanmıştı. İngiltere ve Fransa Wilson’a ters düşmemek amacıyla sömürgecilik yerine manda yönetim anlayışını benimsemişlerdir.
- İngiltere: Irak, Ürdün, Filistin ve Mısır
- Fransa: Suriye ve Lübnan
UZAK DOĞU’DA YENİ BİR GÜÇ( JAPONYA )
Meiji (Aydın Hükûmet) Restorasyonu (1868-1912)
Japonya’da “Meiji Dönemi”, 1867’de imparator olan Mutsuhito’nun 45 yıllık saltanat dönemine verilen özel bir isimdir. Bu dönemde Mutsuhito, babasından farklı olarak Japonya’nın sömürge altında kalmaması için birçok alanda Batı’ya açılmasının ve köklü düzenlemelerin yapılmasının gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle Mutsuhito dönemine “Aydın Hükûmet Çağı” anlamına gelen Meiji Dönemi denmiştir.
23 Ekim 1868’den 30 Temmuz 1912’ye kadar süren bu dönemde Japonya çağdaşlaşmış ve dünyada güçlü bir statüye yükselmiştir. Meiji, 1868’de beş maddelik bir bildiri yayınlayarak; feodal toprak düzeninin kaldırılması, yeni bir okul sisteminin kurulması, hükûmette kabine sisteminin benimsenmesi, Meiji Anayasası’nın yürürlüğe konması, bir parlamento oluşturulması gibi köklü yenilikleri gerçekleştireceğini ilan etmiştir.
Ancak bu reformlar önce halk ve aristokrat savaşçı bir sınıf oluşturan Samurailer tarafından tepkiyle karşılanmış, fakat hükûmetin kararlı tutumunun sonucunda reformlar hayata geçirilmiştir.
Meiji Restorasyonu kapsamında;
- 1870’te ilk demiryolu yapımına başlanmış iken, 1890’da demiryollarının uzunluğu 7200 kilometreye ulaşmıştır.
- 1871’de “Daymiyo” denen derebeylik sistemine son verilerek ülke çağdaş bir şekilde idarî bakımdan organize edilmiştir.
- 1871’de ilk gazete yayınlanmıştır.
- 1872’de çıkarılan bir kanunla ilköğretim zorunlu olmuştur.
- 1873’te mecburî askerlik sistemi kabul edilmiştir.
- 1868-1898 arasındaki otuz yıllık devrede 2190 fabrika yapılmıştır.
- 1889’da Almanya devlet yapısı ve Fransa Anayasası’na göre uyarlanmış yeni anayasa ilan edilmiştir.
- Kast düzeni kaldırılmış, toprak ve vergi düzeltimi gerçekleştirilmiştir.
- Millet Meclisi, Siyasal partiler ve Danışmanlar Kurulu oluşturulmuştur.
- Şintoculuk dini yaygınlaştırılmaya, Budacılık bastırılmaya çalışılmıştır.
- Takvim değiştirilmiş, başkent Tokyo’ya taşınmıştır.
- Giyinme şekli Batı tipine göre düzenlenmiştir.
- Avrupa’dakine benzer bir bankacılık sistemi getirilmiştir.
- Çağdaş ve düzenli bir ordu kurulmuş, subaylar eğitim için Batılı ordu ve donanma akademilerine gönderilmiştir.
Gerçekleştirilen bu reformlarla kısa sürede gelişen Japonya, XIX. yüzyılın sonlarında güçlü bir devlet hâline gelmiştir. Sanayileşen, fakat hammadde açısından fakir olan
Japonya Asya kıtasına ulaşmak için yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştır.
Japonya, Çin yönetimindeki Kore’yi ele geçirmek isteyince 1894-1895 Savaşı patlak vermiş, yapılan savaşta Japonya galip gelmiştir. Ancak Batı’nın ve Rusya’nın tepkisi
nedeniyle elde ettiği toprakları Çin’e geri vermiştir. Öte yandan Çin toprakları nedeniyle Rusya ile Japonya arasında 1904-1905 Savaşı çıkmıştır. Rusya bu savaşta mağlup olmuş, Japonya bir süre sonra Kore’yi topraklarına katarken Rusya ve Çine karşı elde ettiği başarılarla Uzak Doğu’da yeni bir güç olarak ortaya çıkmıştır.
1929 DÜNYA EKONOMİK KRİZİ “Kara Perşembe”
Dünya Savaşı’na kadarki dönemde dünya ekonomisinde en etkili devlet İngiltere’ydi. Fakat savaş sırasında özellikle ABD’den almış olduğu kredileri bile ödemekte zorlanmaya başlamıştı. İhracatı düşmüş, ABD’den yeniden borç almak zorunda kalmıştı.
I. Dünya Savaşı sonrasında ekonomisi durma noktasına gelen Almanya, ABD’nin istediği savaş tazminatını ödemek için para basınca, Almanya’da hiperenflasyon ortaya çıkmıştır. Bu durum karşısında ABD, 1924 yılında Almanya’ya Dawes Planı’nı önermiştir. Buna göre; ABD Almanya’ya yeniden yapılanması için kredi verecek; yapılanmasını tamamlayan Almanya da daha sonra tazminatını ödeyecekti.
Bütün bu ekonomik sorunlar, piyasalarda para akışının oldukça sınırlanmasına neden olmuş ve her an büyük bir küresel sorunun patlayacağını göstermiştir. New York Borsası 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte oldukça yüksek bir kazanç getirmişti. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, ABD’nin Almanya ve İngiltere ile ilgili ekonomik sorunlarının da etkisiyle bazı büyük holdinglerin hisse senetleri düşmüştür. Bu düşüş 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlanmış ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurmuştur.
21-29 Ekim 1929 tarihleri arasında 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur. Bu insanlar açlığa sürüklenmiş, sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalışmışlardır. Piyasadaki para bir anda yok olduğu için, insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nev’i değiş-tokuş ekonomisine geri dönmüşlerdir. Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık bir periyotta devam etmiştir.
1933’te ABD’de Roosevelt, ekonomik sistemde köklü değişiklikler vaat eden New Deal (Yeni Anlaşma) projesiyle iş başına gelmiştir. Bu plana göre, ilk kez devlet ekonomiye müdahale etmiştir. Bu doğrultuda ilk kez Merkez Bankası kurulmuş, bankacılık sistemini düzeltmek için kanunlar yapılmıştır.
Devlet, bazı alanlarda fiyat dengelemeleri yapmış, altın ve döviz kuru bizzat başkan tarafından kontrol edilmiştir. Fakat New Deal programı başlangıçta olumlu yankılar yapsa da, beklenen sonuçları vermemiştir. Bu planın yeterince başarılı olmamasının en önemli nedenleri; devlet harcamalarının ekonomiyi canlandırmaya yetmemesi, devletin ekonomideki payının artmaması ve yatırımların yetersiz kalmasıdır.
KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
1929’daki “Büyük Bunalım”ın etkisiyle uluslararası ticarette ortaya çıkan daralma, Türkiye’yi de etkilemiştir.
Korumacı-devletçi ekonomi politikalarına yönelen Türkiye, dış ticaret ve döviz üzerinde devlet denetimini artırmış, bir yandan ithalata miktar kısıtlamaları getirirken öte yandan gümrük vergilerini yükseltmiştir. Ulusal sanayiyi güçlendirme yolunda halk, hem tasarrufa hem de yerli malı kullanmaya özendirilmiştir. Bu amaçla, 4 Nisan 1929’da İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen “Yerli Malı Kullanma ve Koruma” konulu toplantıda yerli malı kullanmaya yönelik önemli kararlar alınmıştır. Bu toplantının en önemli sonucu “Yerli Malları Haftası”nın ilan edilmesidir.
- Atatürk’ün direktifleriyle, yerli malı kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla, 1929’da TBMM Başkanı Kâzım Özalp’ın başkanlığını yürüttüğü “Millî İktisat ve Tasarruf
Cemiyeti” kurulmuştur. - 1930 yılında Devletçilik modeli uygulanmaya başlanmıştır.
- 1933 yılında Planlı Ekonomik Kalkınma modeline geçilmiştir.
- 1933’te dış ödemelerde “kliring” ve “takas” sistemi uygulamasına başlanmıştır.
- Kliring Sistemi “malını alanın, malını alma” ilkesine dayanan ekonomi modelidir.
- İhraç mallarının standardizasyonuna önem verilerek, ihracat bu yönden de teşvik edilmiştir. Ayrıca hükûmete tedbir alma yetkisi verilerek, ihraç edilen fındık ve yumurtadan başlayarak ihraç mallarında kalite kontrolüne gidilmiştir.
- Bu tedbirlerin sonucunda ihracatla ithalat arasındaki denge 52 yıldan beri ilk kez 1930’da aktif duruma gelerek, ihracat ithalatı aşmış ve Türkiye’nin dış ticaret açığı kapanma noktasına gelmiştir.
- 1929 Dünya Ekonomik Krizi (Kara Perşembe)
- 24 Ekim 1929 da New York borsasında büyük yatırımcıların hisse senetlerini satmasıyla birlikte borsa dibe vurmuştur.
- Kriz dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 azalmasına dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına sebep olmuştur.
- Kriz Türkiye’de devletçi ekonomik modelin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Yerli malının kullanımını artırmak amacıyla koruyucu gümrük politikası uygulanıp gümrük vergileri artırılarak ithalat kısıtlanmıştır.
- Mustafa Kemal’in desteği ile Kazım Özalp tarafından Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştur.
- 1929 da İstanbul Darülfünunda düzenlenen “Yerli malı kullanma ve koruma” konulu toplantıda “yerli malı haftası” ilan edilmiştir.
- Türkiye bu kriz sebebiyle dış politikada kriling modelini (malını alanın malını alma politikası) uygulamıştır.
- Kriz iç politikada Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasında etkili olmuştur.
- Gazap Üzümleri, Kara Perşembe’nin ABD yarattığı sarsıntıları anlatan eserdir.